ŞAM (AA) – Suriye’de on binlerce kişi, iç savaşın patlak verdiği 2011’den, rejimin devrildiği 8 Aralık 2024’e kadar rejim güçleri tarafından kaçırıldı ve götürüldükleri cezaevlerinde sistematik şekilde öldürüldü.
34 yaşındaki Golanlı Halit Abdurrahman da Esed rejiminin işkence mağdurlarından biri oldu.
Başkent Şam’daki Adra Hapishanesi’nde yıllarca tutulan Abdurrahman, rejim güçleri tarafından kendisine ve diğer tutsaklara uygulanan sistematik şiddetle kötü muamelenin boyutunu AA muhabirine anlattı.
Barışçıl taleplerde bulunan göstericilere şiddet kullanılarak karşılık verildi
Abdurrahman, 2011 yılında baskıcı Esed rejimine karşı özgürlük talebiyle başlatılan halk hareketlerinin Şam’daki merkezlerinden biri olan Kadem Mahallesi’nde yaşadığını ve buradaki gösterilere katıldığını belirtti.
Rejimin o dönemler sık sık gündeme getirdiği “göstericilerin silah taşıdığı ve yetkililere ateş açtığı” iddialarına karşı çıkan Abdurrahman, gösteriler boyunca herhangi bir silahlı mücadeleye katılmadığını, yalnızca bazı koordinasyon komitelerinde yer aldığını ve internet üzerinden aktivistlik yaptığını ifade etti.
Abdurrahman, rejimin, göstericileri bastırmak için başvurduğu yöntemlerde şiddetin dozunu artırmasından ötürü 2014 yılında ülkeyi terk etme kararı aldığını söyledi.
Pasaport çıkartmak için gittiği devlet dairesinde rejim güçlerince gözaltına alındığını aktaran Abdurrahman, sorgu için bir askeri istihbarat şubesine götürüldüğünü kaydetti.
Abdurrahman, yaşananlar karşısında hissettiği korku ve şoktan dolayı ilk birkaç gün yemeden içmeden kesildiğini dile getirdi.
Tutulduğu hücrede tanıştığı diğer tutsakların kendisine dayanma gücü verdiğini belirten Abdurrahman, “Sorguda ne sorarlarsa sorsunlar sakın hiçbir şey itiraf etme, yoksa seni öldürürler” sözleriyle de kendisini uyardıklarını aktardı.
“Ölüm kaçınılmazdı”
Bu şubede tutulduğu süre boyunca çeşitli işkence yöntemlerine şahit olduğunu ifade eden Abdurrahman, bu birimin özellikle “sandalye işkencesi” ile “boru işkencesi” adlı iki yöntemle meşhur olduğunu vurguladı.
Abdurrahman, ağızdan mideye doğru kaba kuvvet kullanılarak itilen ve iç organlara ciddi derecede zarar veren “boru işkencesi” yöntemi nedeniyle tutsakların günlerce yemek yiyemediğini ve bu nedenle de açlıktan öldüğünü söyledi.
Her gün en az 4 veya 5 kişinin yaşamını yitirdiğini ifade eden Abdurrahman, ölümün artık neredeyse “sıradan bir olgu” haline geldiğini vurguladı. Abdurrahman, “Her gün tutsaklar ölüyordu. Burada ölüm kaçınılmazdı.” diye konuştu.
Tutulanların çoğunun ya işkenceyle öldürüldüğünü ya da hastalıktan hayatını kaybettiğini anlatan Abdurrahman, “Her gün bu şubede en az 4 kişi ölüyordu. Cesetleri dışarı çıkardığımızda, hepsi numaralandırılmıştı. Onları morg arabasına taşıyor ve yeni gelen tutsakların aynı döngüye girmesini izliyorduk.” dedi.
Gıda, su ve tıbbi bakım olmadan geçen günler
Bu birimde geçirdiği 2 ayın ardından başka bir şubeye sevk edildiğini belirten Abdurrahman, götürüldüğü yerde güneş ışığı almayan, havasız ve dış dünyayla bağlantılarının tamamen kesildiği küçük hücrelere yerleştirildiklerini söyledi.
Abdurrahman, insanlık dışı koşulların burada da devam ettiğini vurgulayarak “Burada sorgu ve işkence yoktu. Ancak gardiyanlar keyfi ceza uygulayabiliyordu. Biri yüksek sesle konuşursa ya da bir şeyler ters giderse birkaç kişiyi dışarı çıkarıp dövüyorlardı.” ifadelerini kullandı.
Çoğu zaman gıda, su ve tıbbi bakımdan mahrum bırakıldıklarını söyleyen Abdurrahman, bir keresinde gardiyanların tutsaklara 3-4 gün boyunca su vermediği anlara ilişkin şunları kaydetti:
“Aşırı sıcak hava yüzünden çareler aramaya başladık. Önce terimizi içmeyi denedik ama ter çok tuzlu olduğu için daha fazla susatıyordu. Bu fikirden vazgeçtik. Bunun yerine başka bir yönteme başvurduk. Tutsaklar tuvalete idrarlarını yapıp sonra kendi idrarlarını içmek zorunda kaldı. Ben de bunu yapmak zorunda kaldım.”
“Rüşvetle idam cezasını müebbette çevirebildik”
Yargılanmak üzere sevk edildiği askeri mahkemedeki duruşmanın saniyeler sürdüğünü belirten Abdurrahman, savunma yapabilmesi için kendisine şans verilmediğini aktardı.
Abdurrahman, o anları şöyle anlattı:
“Mahkemeye çıkarıldık ama duruşma sadece 20-30 saniye sürdü. Bize tek bir kelime konuşma hakkı tanınmadı. Sadece ismimiz okundu, ‘Bu kişi silahlı mı?’ diye soruldu, sonra da ‘Evet!’ denilerek karar verildi.”
Hakkında idam cezasına hükmedildiğini dile getiren Abdurrahman, bu kararı müebbet hapis cezasına çevirmek için kendisinden yaklaşık 100 bin dolar istendiğini kaydetti.
“Rüşvetle idam cezasını müebbette çevirebildik.” diyen Abdurrahman, Sednaya Hapishanesi’ne gönderilmesini önlemek için de kendisinden istenen bu miktarı ödemek zorunda kaldığını ifade etti.
Abdurrahman, “Sednaya’nın nasıl bir yer olduğunu herkes biliyordu. Oradaki durum tarif edilemez derecede korkunçtu.” dedi.
Oğlunun dönmesini bekleyen acılı anne üzüntüsünden vefat etti
Kasım 2024 sonunda rejim karşıtı silahlı gruplarla Esed güçleri arasında başlayan çatışmaların etkisinin hapishanede de hissedildiğini aktaran Abdurrahman, grupların, Humus kent merkezine hakim olmasıyla işlerin renginin değiştiğine işaret etti.
Abdurrahman, 7 Aralık 2024 gecesi, kaldığı hapishanedeki tüm gardiyanların ve askerlerin kaçtığını belirtti.
Hapishaneye giren grupların buradaki tutsakları serbest bıraktığını söyleyen Abdurrahman, yıllar sonra ilk defa “özgürlüğü tattığı” anları şu ifadelerle dile getirdi:
“Bir arkadaşımız, Şam’ın merkezindeki Emevi Meydanı’ndan bize bir video gönderdi. Videoda ‘Rejim devrildi!’ diyorlardı. Bu kelimeleri duyduğumuzda, yıllar süren tutsaklığın ardından ilk kez gerçek anlamda özgür olduğumuzu hissettik.”
Yıllar sonra ilk defa baba ocağına dönen Abdurrahman, annesinin, yaşayıp yaşamadığını bile bilmediği oğlunu ümitle beklerken üzüntüden hastalandığını ve bundan dolayı vefat ettiğini öğrendiğini kaydetti.
Abdurrahman, “10 yıl sonra Kadem’e döndüm. Babam yaşlanmıştı, annem ise 4 yıl önce hastalıktan ölmüştü. Onu son bir kez bile görememiştim. Tek eksik oydu.” dedi.
“Kalbimdeki en büyük yara, eşimin oğlunu bir daha göremeden vefat etmesi”
Rejimin devrilmesiyle serbest kalan oğluna yıllar sonra kavuşmanın verdiği mutluluğu ifade eden baba Abo, “Oğlumu bana geri getiren herkese binlerce kez teşekkür ederim.” diye konuştu.
Öte yandan baba Abo, eşinin bu anlara tanıklık edememesinden dolayı duyduğu üzüntüyü, “Kalbimdeki en büyük yara, eşimin oğlunu bir daha göremeden vefat etmesi.” sözleriyle ifade etti.
Muhabir: Ömer Koparan,Zeynep Katre Oran