SON DAKİKA

SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ

MOBİL UYGULAMALARIMIZ

Haber10.com

Paylaş
veya
aşağıdaki bağlantıyı paylaşın:
Anasayfa » Yerel Haber » Altun: Filistin’deki Soykırımları Sonlandırmak Için Türkiye’nin Sürdürdüğü Mücadeleye Bütün Dünya Destek Vermeli Haberi

Altun: Filistin’deki Soykırımları Sonlandırmak Için Türkiye’nin Sürdürdüğü Mücadeleye Bütün Dünya Destek Vermeli Haberi

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, "İsrail hükümetinin Filistin'de gerçekleştirdiği soykırımlarını sonlandırmak için Türkiye'nin 1,5 yıldır sürdürdüğü bu mücadelesine bütün dünya destek vermeli." dedi.

Yayınlanma:
Altun: Filistin’deki Soykırımları Sonlandırmak Için Türkiye’nin Sürdürdüğü Mücadeleye Bütün Dünya Destek Vermeli Haberi

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından Başkanlığın Konferans Salonu’nda düzenlenen “Türk-Alman Medya Forumu”ndaki konuşmasında, forumun ilkini şubatta Afrika kıtasındaki medya mensuplarıyla gerçekleştirdiklerini anımsattı.

Medya alanında işbirliklerini güçlendirmek, stratejik diyalog zemini inşa etmek, dünyanın ve medyanın seyrini, dönüşümünü değerlendirmek ve sorunlara çözüm aramak amacıyla 2025 boyunca benzer etkinliklere devam edeceklerini belirten Altun, şöyle konuştu:

“Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olarak ev sahipliği yaptığımız medya forumları, içinde bulunduğumuz küresel belirsizlik ve kaos döneminde daha da bir anlam kazanıyor. Haddizatında, buna ‘yeni dünya düzensizliği’ de diyebiliriz. Bir düzeni anlamaktan daha zor olanı, düzensizliği anlamaktır. İşte medya mensupları tam da burada hayati bir görevi icra ediyor. Medya, hakkıyla faaliyet gösterdiğinde topluma bir anlayış ve kavrayış imkanı sunuyor. Medyanın, yerel, bölgesel ve küresel parametreleri bir bağlam içinde ele alarak, gelişmeleri hakikati esas alarak topluma anlatma vazifesinden bahsediyorum. Her sabah yeni bir gelişmeye uyandığımız, ticaret savaşlarının algı savaşlarına karıştığı, güvenlik endişelerinin tüm dünya sathına yayıldığı, krizlerin birbirini izlediği ve uluslararası kurumların ne yazık ki çözüm için çaresiz kaldığı bu yüzyılda, bildiğimiz tüm dengelerin değiştiğine şahitlik ediyoruz.”

“Hakikati duyurmak için çabalayan 211 gazeteci katledildi”

Türkiye’nin, dünyanın belirsizlikler, kaos ve krizlerle sınandığı böyle bir dönemde, barışın, huzurun ve istikrarın sağlanması için mücadele eden bir aktör konumunda olduğunu vurgulayan Altun, şunları kaydetti:

“Türkiye bu tutumunu bölgesel ve küresel krizler karşısında tutarlı bir şekilde ortaya koymuştur. Örneğin, Rusya-Ukrayna Savaşı… 3 yılı aşkın süredir devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı’nda büyük yıkımlar, büyük acılar yaşandı, milyonlarca insan yerinden edildi. Esasında Türkiye olarak Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, Rusya-Ukrayna arasındaki krizin savaşa dönüşmemesi için çok büyük mücadele verdik. Savaş patlak verdikten hemen sonra da Rusya ve Ukrayna heyetlerini önce Antalya’da, ardından İstanbul’da bir araya getirdik. Tahıl Koridoru Anlaşması’na ev sahipliği yaparak büyük bir gıda krizinin önüne geçtik. Bugün hala iki tarafla görüşen, adil bir çözüm için çabalayan bir ülke olarak, tüm barış girişimlerini destekliyoruz. Türkiye bundan sonraki süreçte de Sayın Cumhurbaşkanımızın defaatle ifade ettikleri üzere, görüşmelere ev sahipliği yapmaya ve arabuluculuk da dahil olmak üzere her türlü sorumluluğu almaya hazırdır. Ülkemiz aynı çabayı, İsrail hükümetinin Filistin’de gerçekleştirdiği soykırımlarını sonlandırmak için de göstermektedir. Türkiye’nin 1,5 yıldır sürdürdüğü bu mücadelesine bütün dünya destek vermeli, bölgemizde yaşanan bu trajedi bitirilmeli ve insanlığı yakan bu ateşin yayılması önlenmelidir. İnsanlık olarak şimdi önümüzde duran en acil konu budur.”

İsrail hükümetinin 7 Ekim 2023’ten bu yana bebek, çocuk, kadın, sağlık görevlisi, gazeteci demeden 50 binin üzerinde Filistinliyi öldürdüğüne, öldürmeye de devam ettiğine dikkati çeken Altun, “Hayatta kalanları ise açlığa mahkum ederek dünyanın adalet ve hakikat damarını kesmeye çalışıyor. Bugüne kadar, hakikati duyurmak için çabalayan 211 gazeteci görevi başında katledildi. Daha birkaç gün önce İsrail, Gazze’de bir hastanenin yanında hakikat nöbeti tutan gazetecilerin çadırını bombalayarak bir gazetecinin diri diri yanmasına sebep oldu.” dedi.

Öldürülenin sadece gazeteciler değil hakikat de olduğunu vurgulayan Altun, “Filistin’deki durumun vahametini anlamak için Yahudi bilim insanı Norman Finkelstein’ın şu sözlerine kulak verelim, ‘Gazze’de 6 ayda öldürülen çocuk sayısı, dünyadaki diğer tüm savaş bölgelerinde 3 yılda öldürülen çocuk sayısının 4 katı. Ne dediğimi duyuyor musunuz?’ Bu haklı soruya eklenmesi gereken bir kritik soru daha var, İsrail hükümetinin 18 ayda ihlal etmediği bir değer, bir norm, bir kural kaldı mı? Gazze’de taş üstünde taş kalmadı. Küresel barış ve istikrarın önündeki en büyük engel olan bu zulüm, bu kural tanımazlık bir an önce son bulmalıdır.” ifadelerini kullandı.

“Türkiye’nin içinde olmadığı bir güvenlik mimarisi, Avrupa için çözüm üretmez”

Altun, Türkiye’nin istikrarlaştırıcı gücüyle, Suriye, Libya, Somali, Sudan, Kafkaslar ve Balkanlar’da çözümün ve barışın anahtarı olduğu gibi Filistin’de de savaşın son bulması için iradesini sürdüreceğinin altını çizerek, şöyle konuştu:

“Ülkemizin ‘Daha adil bir dünya mümkün.’ perspektifiyle tüm kriz bölgeleri için verdiği bu büyük mücadele giderek daha derin bir anlam kazanmaktadır. Ne yazık ki mevcut uluslararası sistem, itibar ve irtifa kaybetmektedir. Bugün ABD’nin yeni liderle birlikte değişen öncelikleri, uluslararası sistemin önemli bir bileşeni olan NATO’ya yaklaşımı ve ticari kararları, Avrupa’yı ciddi şekilde etkiliyor.

Bu yeni dinamiklerle refah ve güvenlik dengesinin sarsıldığı, ekonomik kaygılardan çok güvenlik zafiyetinin gündeme geldiği bir süreç yaşanıyor. Avrupa Birliği, savunma bütçesini artırarak güvenlik arayışını sürdürüyor. Ancak şu çok açık ki Türkiye’nin içinde olmadığı bir güvenlik mimarisi, Avrupa için çözüm üretmez. Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadeleriyle ‘Türkiye’nin hak ettiği şekilde yer almadığı Avrupa’nın, küresel bir aktör olarak varlığını sürdürmesi giderek imkansız hal almaktadır. Açık söylemek gerekirse, Türkiye’siz bir Avrupa güvenliği düşünülemez.’ NATO üyeliği, savunma sanayisi atılımları, güçlü ordusu ve insan gücü potansiyeliyle Türkiye, müttefikleri için vazgeçilmez bir aktördür. Bu çerçevede AB ve Almanya ile ilişkilerimizin bugün daha da güçlenmesi, evvela muhataplarımız açısından bir zorunluluk haline gelmiştir.”

“Almanya’daki Türklerin kendilerini güvende ve eşit hissetmeleri kritik önemde”

Türkiye-Almanya dostluğu ve ilişkilerinin asırlara dayandığına dikkati çeken Altun, iki ülkenin pek çok sınamadan geçtiğini, kırılmalar yaşadığını ve Birinci Dünya Savaşı’nda aynı cephede savaştığını vurguladı.

İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın büyük yıkımla karşı karşıya kaldığını anımsatan Altun, şunları söyledi:

“Enkazın kaldırılması, ülkenin yeniden imarı ve ayağa kalkması için ihtiyaç duyulan noktalarda Türkiye ve Türk vatandaşları aktif rol oynadı. O günden bugüne Türkler, dört nesildir Almanya’da yaşıyor. Bugünkü nüfusları 3,5 milyonun üzerinde. Almanya’da siyasetten sanata, ticaretten kültüre, ekonomiden spora kadar günlük hayatın tamamında Türklerin olması, ziyadesiyle memnuniyet vericidir.

Ancak Almanya’da uzun süredir yaşayan, hayat kuran, kök salan Türklerin kendilerini güvende ve eşit hissetmeleri kritik önemdedir. Şüphesiz, ekonomik zorluklar, göç ve mülteci krizleri, dijital mecralarda yayılan marjinal söylemler, popülizmle keskinleştirilen milliyetçilik, siyasi kutuplaşma ve ideolojik çatışmalar bugün ırkçılığın tüm dünyada yükselmesine neden oluyor. Maalesef bu durum Avrupa için de bu yönde ilerliyor. Talihsiz siyasi söylemler ile otokontrolden yoksun ve ötekileştirici medya dili sonucu yaşanan çok acı olaylar, hafızalarımızdaki yerini korumaktadır. Çok açık ve net bir şekilde ifade etmeliyim ki ırkçılık, bir insanlık suçudur. Irkçılık insanlığın ortak sorunudur. Irkçılığa karşı ortak çözüm geliştirmek mecburiyetindeyiz. Burada hepimize düşen görev, ırkçılığın normalleştirilmesi, yaygınlaştırılması ve masum bir siyasi görüş gibi çerçevelendirilmesine karşı var gücümüzle mücadele etmektir.”

“Ortak projelerle dizi ve film gibi içeriklerin üretilmesini önceliyoruz”

Altun, Türkiye ve Almanya’nın her alandaki işbirliklerini ırkçılıkla mücadelede de ortaya koyması ve iki ülke arasındaki bağları sağlamlaştırması gerektiğini dile getirerek, şu ifadeleri kullandı:

“Biz ırkçılıkla mücadele konusunda Almanya’ya elimizden gelen desteği vermeye, katkı sunmaya hazırız. Aramızdaki bağlar çok sağlam. Nitekim her yıl tatil için yaklaşık 7 milyon Alman’ın Türkiye’yi tercih etmesi, iki ülke arasında ortalama 50 milyar doları bulan ticaret hacmi, jeopolitik gelişmeler, güncel sınamalar ve kırılmalara karşı yoğunluk kazanan diplomatik temaslar, ülkelerimiz ve halklarımız arasındaki yakınlığın önemli göstergeleri arasındadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın Almanya’yı ziyaretleri, Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Steinmeier ve Şansölye Scholz’u ülkemizde ağırlamamız, ikili ilişkiler açısından son derece değerlidir. Bu önemli ziyaretlere, Türk-Alman Enerji Forumu’nu, Karma Ekonomi ve Ticaret Komisyonu toplantılarını, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Çalışma Grubu toplantılarını da eklediğimizde, ülkelerimiz arasındaki diplomatik ilişkilerin mahiyeti daha iyi anlaşılacaktır. İnanıyorum ki Türkiye ile Almanya arasında yakın işbirliği ve birlikte hareket etme iradesi, bölgesel ve küresel sorunların çözümünde kolaylaştırıcı rol oynayacaktır. İki ülke arasındaki kapsayıcı dostluğun, iletişim ve medya alanında işbirliklerini daha da güçlendirmesi en büyük temennimizdir. Biz her ne olursa olsun ilişkileri daha nitelikli hale getirmek için hazırız. Bu forumu bir müzakere zemini inşa etmek ve doğrudan konuşmak için ortaya koyuyoruz. Biz konuşmaktan korkmuyoruz, konuşmaktan kaçmıyoruz.”

Türkiye’nin kamu yayıncısı kurumları ve özel medya kuruluşlarının faaliyetleri göz önüne alındığında Almanya ile işbirliği için ihtiyaç duyulan altyapıya sahip olunduğunu belirten Altun, şunları kaydetti:

“Anadolu Ajansı, TRT Deutch, TRT World ve TRT Türk, faaliyetlerde bulunduğu her ülkede olduğu gibi Almanya’da da medya çoğulculuğuna katkı sunmaktadır. Medya kuruluşlarımız, Almanya başta olmak üzere farklı ülkelerde yayıncılık faaliyetlerini sürdürürken, bizler de mesleklerini yapmak üzere ülkemizde bulunan veya görevlendirilen gazetecilere her türlü desteği veriyoruz. Yabancı basın mensuplarının, akreditasyon işlemlerini ve çalışmalarını kolaylaştırıcı taleplerini ivedilikle yerine getirmeye büyük önem veriyoruz. Bu çerçevede, 2022-2024 yılları arasında 6 bin civarında geçici, 750’ye yakın daimi yabancı basın mensubunun akreditasyonu yapılmıştır.

Almanya özelinde ise 2024 yılında 18 kurumdan 31, 2025 yılında ise 21 kurumdan 41 basın mensubunun daimi akreditasyon işlemi gerçekleştirdik. Her iki ülkede görev yapan medya mensuplarını, iletişim ve medya alanında işbirliği için imkan olarak görüyoruz. Bu işbirliğini daha da derinleştirmek için İletişim Başkanlığı olarak Türkiye İletişim Modeli çerçevesinde, ortak projelerle haber, belgesel, dizi ve film gibi içeriklerin üretilmesini, Türk diasporasının medyada daha nitelikli temsilini, medya alanında etik ilkelere bağlı kalınmasında karşılıklı teşviki, dezenformasyonla mücadele işbirliklerini ve ortak medya okuryazarlığı ve gazeteci değişim programlarının artırılmasını önceliyoruz. Bu işbirliklerinin medyada hakikatin ve adil temsilin sağlanmasında önemli katkılar sunacağına inanıyorum.”

“Basın özgürlüğü kisvesi altında, dezenformasyona göz yumulamaz”

“Elbette bütün bunlarla birlikte medyada, toplum yararının gözetilmesi ve aşırı uçlar, suça bulaşmış yapılar, marjinal odaklar ve hatta terör örgütlerinin gündemi esir almasına asla müsaade edilmemesi de büyük önem arz etmektedir.” ifadesini kullanan Altun, sözlerini şöyle tamamladı:

“Medyanın, İslamofobi, zenofobi gibi ırk, din, dil, kültür üzerinden duyguları körükleyen, ayrıştırıcı, tetikleyici ve genelleştirici bir düşüncenin aparatı olmaktan kaçınması, hakikat adına, küresel barış ve vicdan adına bir zorunluluktur. Medyada bahsettiğimiz kötücül akımların, örgütlerin kendilerine yer bulması, hatta medya üzerinden kendi propagandalarını yapmaları medyaya olan güveni sarsmakta, kaos ve kargaşaya neden olmakta ve hakikatin medyadaki temsilini zayıflatmaktadır. Terör örgütü propagandası yapan isimlere medyada ‘uzman’ sıfatıyla yer verilmesi gerçekten hakikat düşmanlığıdır. Asla ve asla kabul edilemez bir durumdur.

Terör örgütlerine propaganda için zemin hazırlamak, insan haklarına aykırı bir durumdur, insanlığa düşmanlıktır, kamu düzenine karşıtlıktır. Bu nedenle biz, terör örgütü propagandasının medyada asla kendisine yer bulmaması gerektiğine inanıyoruz. Elbette basın özgürlüğü, etik ilkeler çerçevesinde tüm ülkelerin ve insanlığın en büyük kazanımlarından biridir, demokrasinin güvencesidir. Lakin basın özgürlüğü kisvesi altında dezenformasyonun yayılmasına, kara propaganda ve algı operasyonları yapılmasına asla göz yumulamaz. Toplum karşıtlarının ve terör örgütlerinin medyada temsili söz konusu olduğunda öne sürülen basın özgürlüğü, İsrail hükümetinin Filistin’deki soykırımı gündeme geldiğinde göz ardı ediliyorsa bu kavram suistimal ediliyor demektir. Basın özgürlüğü adı altında mesnetsiz, kurgusal haberler ve manipülatif bilgiler havada uçuşup, yorgun mermi misali zihinlere isabet ediyorsa, kavramın içi boşaltılıyor demektir. Kötücül odaklar, basın özgürlüğüne sığınarak dijital mecralarda dezenformatif içerikleri yayabiliyorsa kavram değersizleştiriliyor demektir. Bugün bizlere düşen görev, basın özgürlüğünün dezenformasyon aparatı ya da maskesi olarak kullanılmasının önüne geçmek ve hakikati bütün gücümüzle savunmaktır. Yeni teknolojilerin doğru bilgiyi ve hakikati değersizleştiren yapısına karşı, kurumsal medya yapıları bizler için muazzam imkanlar sunmaktadır. Uluslararası işbirlikleriyle bu imkanlardan daha iyi faydalanabileceğimize yürekten inanıyorum.”

Muhabir: Özcan Yıldırım

İlgili Haberler